'Yeni nesiller, Antep savunmasını unutturmasın'

Antep savunmasını yıllar boyu araştıran, inceleyen, kitaplar yazan, bir dönemin yakın tanığı, Araştırmacı-Yazar Adil Dai hayatını kaybetti.

Gaziantep sevdalısı Araştırmacı-Yazar Adil Dai’nin anısına

Antep savunmasını yıllar boyu araştıran, inceleyen, kitaplar yazan, bir dönemin yakın tanığı, Araştırmacı-Yazar Adil Dai hayatını kaybetti. Sağlık koşulları elvermediği için son yıllarda röportaj taleplerini geri çevirmek zorunda kalan Adil Dai ile arkadaşımız Hüseyin Küpeli 2014 yılında, Kavaklık’ta ikamet ettiği evinde görüşmüştü.

Adil Dai, röportajında, yeni nesillere düşen en önemli görevin, Antep savunmasını unutturmamak, bunları yeni nesillere intikal etmesini sağlamak olduğunu söylemişti. Dai’nin anısına, o röportajı yeniden yayınlıyoruz…

Adil bey öncelikle bizi evinizde ağırladığınız için size teşekkür ediyoruz. Siz “Gaziantep sevdalısı” bir isim olarak tanınıyorsunuz. Ne diyeceksiniz bu konuda?

Gaziantep sevdalısı olarak tanımlanmak benim için bir şeref. Böyle bir benzetmeyi hak edecek şekilde çalıştığımı düşünüyorum. Benim babam 17 yaşındayken, okulunu bırakarak, 1.Cihan Harbi’ne katılmış, müdafaaya katılmış bir isim. Bu nedenle benim ve kardeşlerimin yapısında var. Hepimiz memleketimizi severiz ama bende aşırı bir sevgi var. Bunu da şöyle bir örnekle anlatayım. Ben Gaziantep Radyosu Müdürlüğü yaparken, TRT Genel Müdürlüğü 11 şehrin il radyolarını kapatarak Çukurova ve Diyarbakır Radyolarını açmıştı. Genel Müdür beni Ankara’ya çağırarak dedi ki “Adil bey, İl radyolarını kapatıyoruz, fakat senin çalışmaların müfettişlerce çok beğenilmiş. Bende seni İzmir Radyosu Müdürlüğü’ne veriyorum” Ben Genel Müdür’e teşekkür etmedim. Durakladım. Genel Müdür bana “Ne o, memnun olmadın mı, İzmir senin için çok büyük bir imkan” deyince “Efendim duraklamamı mazur görün, benim haritam Antep’in hudutlarında bitiyor” cevabını verdim. Demek istediğim, hayat bana daha büyük imkanlar tanımasına rağmen, ben Antep’ten çıkmayı hiçbir zaman aklımın ucundan geçirmedim.

“ANTEP DEMEK, VATAN SEVGİSİ DEMEK”

Antep savunmasında dönüm noktası diyebileceğimiz yer neresidir?

Şu Çılgın Türkler kitabının yazarı rahmetli Turgut Özakman’ı hepiniz bilirsiniz. Turgut bey İstiklal harbi için en güzel kitapları yazan adam. Geçmiş yıllarda Gaziantep’e geldiğinde “Dünyada 2 Gazi var, birisi Mustafa Kemal Paşa, diğeri Gazi Antep” diye bir konuşma yapmıştı. Turgut Özakman Antep harbinden bahsederken “Şehir harbi denildiğinde Antep’in dünyada bir başka örneği yok. İstiklal harbinde Türkiye’nin her noktasında muharebe olmuştur. Ancak Antep gibi kadını, erkeği ve küçük çocuklarıyla beraber memleketini müdafaa eden ikinci bir şehir görülmemiştir. Mutlaka komşu vilayetlerde de aynı kahramanlıklar gösterilmiştir. Ama Antep’in talihsizliği ve kadersizliği tek başına kalmış olmasıdır. O dönemde küçük çocuklar topladıkları boş mermi kovanlarını tekrar savaşan büyüklerine götürmüşlerdir. Antep demek, vatan sevgisi demektir” diye bahsetmiştir. Antep harbini özetleyecek olursak, 20 bin kişilik Fransız 2. Tümeni, onlara destek veren 2 bin 500 kişilik Ermeni Alayı var. Buna karşılık Antep’i savunanların tümü 2 bin 920 kişi ve bunların yanında ise Antepli kadın ve çocuklar vardır. Antep harbi 10 ay 8 gün sürer ve mücadelenin sonunda 6 bin 317 şehit verilir.

ŞEHİT SAYIMIZ NE KADAR?

Adil bey, Antep savunmasındaki şehit sayımızla ilgili geçmişte bazı görüş ayrılıkları oldu, nedir bu meselenin aslı, bir de sizden dinleyelim

Şehit sayımızın 6 bin 317 olduğunu duyduklarında “Bu nasıl oldu?” diye soranlar oluyor. Antep harbinde başından sonuna kadar dövüşen Lohanlı Teğmen Mustafa var. O’nun bir kitabı var bu konuda. Sonra Şahinbey’in şehit olduğu ana kadar dövüşen Ali Nadi bey’in kitabı var. Bütün bu kitaplarda geçer. Benim şöyle bir avantajım oldu. Ben Radyo Müdürü iken, bütün bu kitaplarda adı geçen mücahitlerle tanıştım, davet ettim, dinledim. Bunlar Antep harbini yapan adamlardı. Valiler, Paşalar bana büyük ölçüde yardımcı oldular. Bugün Antep harbi üzerine yazılmış kitaplar var ama bunların hiçbiri benim şansıma ulaşamadı. Çünkü ben savaşa katılanlarla, sipere girip kurşun atan Antepli kadınlarla, çocuklarla konuşma imkanı buldum. Röportajlar yaptım. Seslerini banda aldım. Dolayısıyla şehit sayımızın 6 bin 317 olduğunu söyleyebilirim.

Söz açılmışken söyleyeyim. Gaziantep Ticaret Odası’nın Başkanlığını yapan Mehmet Aslan bey vardı. Bu adam benim yanımda, Antep harbinde sipere girip kurşun atan insanlar kadar güzel bir iş yaptı. Ne yaptı? Antep harbinde dövüşen ailelerin, adamların, kadınların, çocukların isimlerini tarihe not düştü. Çocuklarını, torunlarını buldu, toplantılara çağırdı. Onların hatıralarını yaydı, onure etti. O babaların torunları dedeleriyle iftihar ettiler, sevinçten ağladılar. Yaptığı çok büyük bir hizmet, onun devamını isterim.

YENİ NESLE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR

Tarihi değerlerimize sahip çıkmak adına yeni nesle ne gibi sorumluluklar düşüyor?

Sizin nesle düşen çok kıymetli bir iş var. Yapılan hizmeti, hizmet edenleri unutmamak ve bunları yeni nesillere intikal etmesini sağlamak. Bu çok güzel bir şey tabiki. Gönlüm isterki Turgut Özakman’ın Antep Harbi’ni anlatan CD’sini bir Derneğimiz veya Kuruluşumuz çoğaltsın veya metin haline getirsin. Size düşen yapılanların kıymetini bilmektir. Ben gençlerin bunun kıymetini bileceğini sanıyorum. Antep harbiyle ilgili çok söz var. Ama burada Atatürk’ün söylediği “Türk’üm diyen her şehir, her kasaba, Gazianteplileri kahramanlık misali alabilirler” sözü çok önemlidir.

“ANTEP HARBİ DENK KUVVETLERİN ÇATIŞMASI DEĞİLDİ!”

Atalarımızın O günkü koşulları ve yaşadıkları en önemli zorluklar nelerdi?

Bilgi çok ama ben size, Antep’in savaşta tek başına kaldığını gösteren olaylardan bir tanesini söyleyeyim. Teğmen Mustafa Lohan köyündedir ve Antep harbinde Şehreküstü’deki Birliğin başındadır. Uzun süren Antep harbi o kadar normal kabul ediliyorki mahalle aralarında oyunlar oynayan çocuklar bile, savaşı oyunlarına alet ediyorlar. Lohanlı Mustafa kitabında şöyle anlatıyor “Fransız topçusu gün içerisinde 3-5 defa sürekli ateş eder. Öyle doğal bir hale geldiki 8-10 yaşındaki çocuklar sokak aralarında ne saklanırlar, ne de kaçarlar. Oyuna devam ederler. Hatta harpçılık oynarlar. Bir ara Şehreküstü’den merkeze doğru gidiyordum. Civarımıza top düştü.

Oynayan çocukları görünce “Çocuklar yatın” diye bağırdım. Fakat çocuklar ellerindeki tahtaları oyuncak tüfek yaparak, oynamaya devam ediyordu. Bu sırada az ileriye bir top mermisi düşünce ben yere yattım. Bu sırada çocuklardan birisi “Amca korkma korkma, bu 7.5’luk adama tesir etmez. Sen 15’liklerden kork” dedi” diyor. İşte Antep harbini yapan o çocuklar ve kadınlardır. Kadınlar evlerinin damındaki tudyeleri söküp imalathaneye getirmişlerdir. Ustalar “Bacım sen bu tudyeyi niye getirdin, evin açıkta kaldı” dediklerinde, kadınların cevabı “Antep gittikten sonra bana evin ne gereği var” cevabını veriyor. Antep harbi bir acı ve felakettir. İnsanlar normal 2 kuvvetin çarpışması gibi düşünebilir ama öyle değildir. Bir tane top istiyorlar. Adana’dan top geliyor. Bir-kaç defa atış yaptıktan sonra, mermisi olmadığı için kullanamıyorlar. Bizim askerlerimiz sadece tüfek kullanıyor.

Anteplilerin yardım talepleri nasıl karşılanıyor?

Harp sırasında Antepliler, Ankara’dan yardım istiyor. TBMM’den gelen cevapta “Türk vatanının mukedderatı şu anda devam etmekte olan Türk-Yunan harbinin sonuna bağlıdır. Bu nedenle Antep’e yardım edilmesine imkan yoktur. Tarih karşısında alnınız açıktır. Türkiye’nin kurtuluşu ile Antep’te kurtulacaktır” deniliyor. Hiçbir yardım gelmeyince, gözlerinin önünde annesi-babası ölen insanlar haykırarak “Ulan Fransız annemi aldın, babamı aldın, Antep’i sana vermeyeceğim. Yiğitseniz gelin alın” diye bağırıyor.

Bir başka üzücü olay ise, dünya buna seyirci kalıyor. Bunu da şöyle anlıyoruz. Maraş’ta Telgrafhane var. Oradan batı dünyasına telgraflar çekiliyor. Yapılan zulmü, insanlık dışı uygulamaları anlatarak, dünya milletlerini yardıma çağırıyorlar. Telgraf’tan aklımda kalan cümle şu “Eğer insanlık alemi susmaya devam edecekse, bizde kefeni boynumuza asıp, ölümü selamlamaya koşacağız”. Fakat dünya her zaman olduğu gibi kör ve sağır kalıyor. Sonra Batı’dan bir şey gelmediğini anladıklarında, yüzlerini İslam alemine çeviriyorlar, oradan da ne ses geliyor, ne de yardım. Bu yüzden “Gaziantep tek başına kaldı” diyoruz. Bunlar üzerine Fransız komutan “Hiçbir yerden yardım gelmeyeceğini gördünüz. Artık o kaledeki bayrağı indirin ve teslim olun” diyor. Ona verilen cevaplar çok daha ağır oluyor. Ve Antep teslim olmayarak mücadeleye devam ediyor.

Yakın tarihimizde şehitlerimiz için ne gibi çalışmalara imza attınız?

Benim beraberimde götüreceğim en büyük şeref, Şehreküstü’de yapılmasını sağladığım Antep harbini anlatan Savaş Müzesi’dir. Dönemin Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can tüm birimlerine talimat vererek “Adil bey bu müze bitinceye kadar ne yapılmasını istiyorsa, onun istedikleri benim emrindir. Yerine getireceksiniz” dedi. Ve ben orada 6 ay bir amele gibi çalıştım. 6 ayın içerisinde kaç bin kelime geçtiyse, hepsini tek tek ben yazdım.

Şu anda günleriniz nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?

90 yaşındayım. Sağlığım elverdiği müddetçe makaleler yazmaya devam ediyorum. Hiçbir yerde duyulmamış olaylar var. Bunları gün yüzüne çıkaracağım. Ümit ederim, okuyanlar hem sevinç, hem de geçmişe bakarak üzüntü duyacaklardır.

DR.MECİT BARLAS ZOR ŞARTLAR ALTINDA HASTALARI TEDAVİ ETTİ

Bu olaylardan bir tanesini bizimle paylaşmak ister misiniz?

Size acı olaylardan bir tanesini söyleyeyim. Antep harbi sırasında yaralananları iyileştirmek için Şeyh Camii hastane olarak kullanılıyor. Başına da Mecit Barlas’ı getiriyorlar. Gelen yaralıları tedavi ediyorlar, ölenleri de sahiplerine teslim ediyorlar. Fakat ameliyat yapacak malzeme yok. Fransızlara müracaat ederek “İnsaniyet namına bize sağlık malzemesi verin” diyorlar. Fransızlar “hayır” diyor. Mecit bey anılarında da anlatıyor “Biz yaralıyı bayıltmadan, ağlaya ağlaya kendirle bağlayarak, bacağını kesmek zorunda kalırken, çıkan seslere içerde biz, dışarda anası-bacısı ağlıyordu” diyor. Düşünebiliyor musunuz, Antep harbi bu felaketleri yaşadı. Bunun gibi örnekler çok fazladır.

25 Tem 2018 - 20:00 -

Mahreç  Hüseyin Küpeli


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.