100 yılda Açlık Beyannamesinden Gastronomi Festivali'ne

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından, bu yıl 2’ncisi düzenlenen Uluslararası Gaziantep Gastronomi Festivali dün sona erdi. Kısa adıyla, Gastroantep Festivali'nin şehre kattıkları tartışılmaz. Otellerde boş oda bulunmaması, uçak seferlerinin dolu olması ve şehirdeki cadde ve sokakların aşırı kalabalığından festivalin kattıklarını anlamak mümkün. Şehrin turizmine önemli katkı sağlayan bu festivalin meyveleri, ilerleyen günlerde de elbette yenilecektir. Festivaldeki yoğun kebap dumanları, envaiçeşit yiyecek stantları ve halkın gösterdiği yoğun ilgi, tam bir şenlik havası oluşturmuştu.

Bugünkü manzara tam da buydu. Tabii, bu güzel manzarayı izlerken insan geçmişi de düşünmüyor değil, yani 100 yıl öncesini. Bir şehir düşünün ki, 100 yıl önce açlık beyannamesi yayınlasın, “Açız! Açız!” Diye inim inim inleyerek acı zerdali çekirdeği yesin, 100 yıl sonra ise o açlık günlerinin acısını çıkarırcasına mutfağı, dünya mutfağı olsun ve yiyecek-içecek festivali yapsın. O gün, açlık karşısında çareler arayan Ali Şefik Özdemir Bey’e sorsanız inanmazdıherhalde. Gelin, açlık boyutunun ve bugünkü festivalin ehemmiyetini anlamak için 100 yıl öncesine dönelim.

100 yıl önce, Antep Savunması’ndaki açlığın boyutu, resmi yazışmalara şöyle yansımış;

Etraf-ı Şehir Cepheler Komutanı, Ali Şefik Özdemir Bey’den 2’nci Kolordu Kumandanı Selahaddin Adil Paşa’yagönderilen 13/14 Ocak 1921 tarihli telgrafta; “…Her gün karargâhın etrafına “Açız” diye gelen yüzlerce bi-kes(kimsesiz) kadınlar, yetim ve yetimeciklerin feryadı beni dilhûn (kalbi yaralı) ediyor. Maalesef bunlara verilecek yevmi acı zerdali çekirdeğinden mamul 50 dirhem ekmek de bitti.Çekilen alâm (kederler) ve sefalet-i umumiyeyi (genel sefalet)kalem tariften aciz olup yalnız görmek değil, görüp de bu fedakar ahalinin sizden ne büyük bir ümid-i halâsi (kurtuluş ümidi) beklediğine delil teşkil eden bu ıztırab-ı umumikarşısında ağlamamak kabil değildir. Muhterem Kumandanım, benzi soluk fedakâr kahramanlarımın önünde bu hal karşısında pek derin bir azab-ı vicdani duymaktayım. Her ne kadar efradın daha bir haftalık zehairi (hububat) mevcud ise de ahaliiçin zahiremiz kalmamıştır. Fakat ne yapalım. Ölüme müsavi (denk) olan teslim rezaletini görmekten ise bütün sefaletlere razı oluyoruz…” yazmaktaydı.

Aynı tarihte yayınlanan ve Hey’et-i Merkeziyye azalarının imzalarını taşıyan açlık beyannamesinin bir bölümünde ise;

“…(Antep halkı) Din kardeşlerinden her an yardım bekliyor idi. İntizarı (beklemesi) teehhüre (gecikmeye) uğradı, inkisarı (kırılma) hayal baş gösterdi. Buna da sebep açlıktı. Buna rağmen her türlü vesaite müracaatla gıdanın temini çarelerini düşünerek askere yevmi 300 gram ekmek, aç ve bilaç ahaliye de vesikalarla beher (her bir) nüfuza yevmi ellişer dirhem ekmek. Ki nısfı (yarı) suda kaynatılarak acısı kısmen izale edildikten sonra güya tatlılaşmış acı zerdali, çekirdeği ile mahlud (karışık) ekmek verilmeye başlandı.

​Bütün hayvanatımız açlıktan ölüyor. Biz, şu felaketli ve acıklı günlerin hayatı sefilânesini ağlayarak, inleyerek yazıyoruz. Buna gökte meleklerde ağlayacaktır. Bu gün dünyada çektiğimiz şu hal hiç bir millet ve memlekette cari değildir. Ya esaret ya ölüm. Zira bu hayatı me’yusaneyi (ümitsizlikler) idame artık gayri kabili tahammül bir hale geldi. Artık bu gıda da bitiyor. İşte bu Türk yavruları Allah’tan ümitlerini kesmiyor... Hala sizleri bekliyor... Her saat bekliyor. Şu üç gün içinde imdada ulaşmadığınız takdirde bu beyanname Antep’in 25.000’ni mütecaviz gözü yaşlı, bağrı yanık ahalisinin son selamı olup babalarıyla evlatlarıyla vuslatın mahşer gününe kaldığını size iblağ (haber etmek)eder.” yazmaktadır.

1/2 Şubat 1921’de ise, Cepheler Komutanı Özdemir Beytarafından 5. Tümen Komutanı Kenan Bey’e yazılan ve“Muhterem Kardeşim” diye başlayan telgrafta, Özdemir Bey,Antep'in durumunu ve çektiği acıları belirttikten sonra “Açız”diye arkamdan gelen kadın ve çocuk sürüsünün ölmüş beygirler üzerine nasıl saldırdığını görseniz mutlak ve mutlak her bir amirinize başkaldırarak, hiçbir kimseyi tanımayarak kendi gücünüzle şu kötü bahtlı yurdu kurtarmak için saldırırdınız… diyordu.

Bu iki telgraf ve açlık beyannamesi açlığın boyutunun ne denli olduğunu bize açıkça göstermektir. Özellikle Fransızların şehri tam muhasara ettiği günlerde yaşanan bu hadiseleri, savunmanın canlı şahidi olan ve Şahin Bey’in emrinde çalışan Kilis yolu Kuvay-i Milliye Kumandan VekiliAli Nadi Ünler de şöyle anlatıyor; “…Şehirde açlık en had bir dereceyi bulmuştu. Ahalinin dörtte üçü hicret ettiği halde şehirde daha on üç bin nüfus vardı. Askerler bile zerdali çekirdeği ekmeğini güç bulurlarken, tabii bu halka yiyecek tedarik etmek imkânsızdı. Hali vakti yerinde olan aileler bile açlığın amansız pençesinde kıvranıyordu. Annacar hadisesinden sonra Pazaryeri şimdiki et halının bulunduğu Zincirli Bedesten’de kurulmuştu. Herkes burada halı, kilim, yatak, yorgan gibi en lüzumlu eşyalarını satıyor ve bunun parasıyla bulurlarsa yiyecek bir şeyler alıyorlardı. Sokaklarda dilenciler çoğalmıştı. Fakat hiç bir dilenci para kabul etmiyor. Hayatını daha bir kaç gün idame ettirebilmek için yiyecek bir şey istiyordu. Bu muhasarada hayvanlarda insanlar gibi açtı. Yazıcık semtinde, gece abdest bozmaya çıkan bir çocuk aç bir köpeğin taarruzuna uğramış, feryadına koşan annesi çocuğunu parçalanmış bulmuştur. Bu açlığın derecesini anlatabilmek için bir vaka daha zikretmeden geçmeyeceğim; Kânunusani’nin son günlerinde idi. Odun Pazarına ölmüş bir at lâşesi (leş) atılmıştı. Lâşenin başına biriken kadınlar bunu paylaşmak için birbirleriyle boğuşmakla beraber beş dakika içinde elleriyle parçalanmış lâşeyi bitirmişlerdi.” Açlığın fecaati saymakla bitmez, hatta Fransız Komutan, Yarbay Abadi anılarında, açlıktan ot yiyen Türk çocuklarını gördüğünü söyler. Allah, 100 yıl önceki o günleri bir daha yaşatmasın. Bunları bilince festivalin ehemmiyeti daha da artıyor.

Bununla birlikte, açlık günlerinin festivalde birkaç stant ile anlatılması da elzem. Çünkü bu, Gaziantep’in önemli birbaşarı hikâyesi… Bir şehrin, açlık günlerinden bugünlere nasıl geldiğinin kısa da olsa festival girişinde anlatılması, zerdali çekirdeği ile o günlerin canlandırılmasının yapılması, gramı düşürülmüş yokluk günlerinin tatsız ekmeğinin dağıtılması, 100. yılına gireceğimiz acı işgal günlerinin unutulmaması için oldukça mühimdir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Murat Dağ - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

ERHAN27 - Murat Bey, gerek bu yazınızı, gerekse önceki yazılarınızı büyük beğeni ve takdirle okudum. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Antep Savunması ve bu savunmanın kahramanlarına gösterdiğiniz duyarlılık için çok teşekkür ederim. Devamını bekliyoruz.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 16 Eylül 00:00