Zülfü Livaneli’nin ‘Huzursuzluk’ romanında bir bilge soruyordu:
“ Harese nedir bilir misin oğlum?
Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur evladım.
Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani.
Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Bunun adı haresedir .
Demin de söyledim , hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında ‘kendini öldürdüğünü’ anlamaz.
Kendi kanının tadından sarhoş olur...”
Kendini bilmeyen hırsı uğruna her türlü düzenbazlığı yapmayı kendine yol edinmiş o kadar çok insan var ki, hırsı sonucu kazandığı paraları, tatmini işte o develer gibi ağzında çiğneyip durdukça kendi kanından s a rhoş oluyor. O sarho ş luk o kadar hoşuna gidiyor ki kendini bitirmeden duramıyor.
Yıllar önce Gaziantep’te röportaj yaptığım bir iş adamı ‘’ B en hayatımda tatile çıkmadım. İş için gittiğim yerde zaten başka şehirleri görüyorum, tatile ihtiyaç duymuyorum, hafta sonu bile çocukları gezdirdiğimde soluğu fabrikada alıyorum , çocuklar eve dönüyor ama ben pazar akşamı bile fabrikada kalmayı tercih ediyorum’’ diye söylemişti. Mesleğe yeni başladığım yıllar olduğu için ne kadar çalışkan olduğunu düşünmüş, tebrik etmiştim. Şimdi düşünüyorum da o iş adamı ne kadar hırslıymış. Hayatı sadece çalışmak sanan, en yakınının düğününe, cenazesine bile işi öne sürerek katılmayan, çimlerin üzerinde boş boş gezmeyen, eski bir arkadaşıyla 2 sohbetin belini kırmayan da ne bileyim ne kadar yaşamış sayılıyor.
Kaç kişiye çocukluğu daha dün gibi gelmez, kaç kişi sevdiği bir insanı daha dün kaybetmiş gibidir. Annesi veya babasından birini kaybeden kaç kişi onlarla tekrar sohbet edebilmek için işinden fedakarlık etmez. Kaç kişi vefat eden babasına annesine seni çok seviyorum dememiştir.
Kaybettiklerimiz o kadar çok ki artık geri getirmemiz imkansız . Şu an sürekli hiç durmadan yitirdiğimiz bir zaman var. Aslında zamanı değil hırsımıza kurban ettiğimiz bizzat kendimizi kaybediyoruz. Zaman bizi değil biz zamanı öldürüyoruz.
Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Telgraf Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Telgraf Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Telgraf Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Telgraf Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.